Zeynel A. Göçer
“ Risk Toplumu “ kavramının belirlecicisi olan Alman sosyolog Ulrich Beck “Tehlike ve Belirsizliklerin damgasını vurduğu bir dünyada yaşıyoruz” der.
Türkiye 2023 yılında yapılacak olan seçime, Beck’in tespitine en uygun ülkelerden birisi olarak giriyor. Bu belirsizlik ve risk durumunu kısmende olsa berraklaşmaya yönelik kimi hamleler yapılıyor. Selehattin Demirtaş’ın silahlar “sussun beyanını’’ da bu berraklaşma çabası olarak değerlendirmek mümkündür.
Tırşık’ın şansızlığı
Tırşık yemek olarak kürtçede “Türlü “demektir.
Fakir, Fukara yemeğidir.
Tarlada çalışan ırgatın, işçi , Emekçi ve yoksul köylünün Ana menüsüdür.
Ham maddesi Domates, Biber, Soğan ve Patlıcandan oluşur.
İçinde et yoktur. Ekmeğini bandıra bandıra yersin.
Yanında bir tas Ayran ve Yeşil bir acı Biber de oldu mu ,senden zengini yok gibi hissedersin.
Silah icad oldu, Tırşık’ın tadı bozuldu.
Kuzey kürtleri, politik Arenada 1980 öncesi silahlı anlayışı tercih edenler ve etmeyenler olarak ikiye ayrılmıştı.
“ Biz silahı bir tercih olarak değil zorunluluktan aldık” savunu ve yorumlarını şimdiden duyar gibiyim.
Ben nedenlerinden ziyade, durum tespiti yapmaya çalışıyorum.
Nedenlerine rağmen silah yerine, demokratik, sivil , barışçıl mücadeleyi tercih edenlerde oldu ve bu tercihlerinden dolayı “Tırşıkçı “damgası yediler.
1980 öncesi ve sonrasında silahsız anlayışı savunanlara “Tırşıkçı “ denildi. Bu yakıştırmanın sonucunda gerek örgüt içi infazlar, gerek örgütler arası çatışmalar, gerekse de devlet ile girilen çatışmalarda yığınca insan hayatını kaybetti.
Silahlı anlayışı savunanlar “Yiğit’’ silahsız olanlara ise “Pısırık “ diye bakıldı.
Siyasi jargonda bu durumun adına, silahsızlar; Oportünist ve Reformist
Silahlılar; Militan ve Devrimci idi.
Bu durum kürt Partilerini aşıp, Türk soluna da riayet etmişti. Türkiye solunun içerisinde de Reformist ve Devrimci ayrımı diye bölünmeler hayli fazlalaşmıştı. Birbirinin canına kast edecek kadar ciddileşmişti iş.
Halbuki aynı sosyal, kültürel ve ekonomik tabana dayanan, hatta aynı kasaba ve aynı mahhallenin çocukları, örgütlerinin tercihlerinden dolayı, biri devrimci, diğeri karşı devrimci etiketi alabiliyordu.
Demokrasi, Barış, Legal mücadele, Parlemento, Sendika, Sivil Toplum örgütleri vb kavramları kullananlar pasifist, Tırşıkçı vb. Kavramlarla itham ediliyorlardı.
Silahlı anlayışı savunanlar ise, Militan, cesur ve Devrimci sayılıyordu. Hatta çok hızlı devrimci olduğunu kanıtlamak için, çift tabanca kullananların bile olduğu bilinmektedir. Bu değer yargısı ve bakış açısı büyük oranda değişse de, günümüze kadar etkisi halen devam etmektedir.
Geçtiğimiz günlerde bir açıklama yapan ve son beş yılı aşkındır cezaevinde tutulan Eski HDP eşbaşkanı Selehattin Demirtaş ‘’Silahlar susmalı’’ demecinden sonra, bu öneri, istem ve talep birçok sağduyulu insan tarafından olumlu karşılandı. 202 Aydın bir deklerasyon yayınlayarak bu yaklaşımı desteklediklerini belirttiler.
Daha fazla şiddet, savaş ve ölümlerin olmaması adına, benimde birey olarak desteklediğim bu önerinin hayat bulmasını arzu edenlerdenim.
Silahların susması, demokratik zeminin gelişmesine katkı sunacağı gibi, şiddet ve terörü gerekçe göstererek yapılmayan reformların bahanesinin ortadan kalkmasına katkı sunacağı gibi, insan hak ve hürriyetine daha çok saygı duyulduğu zeminin oluşmasına da katkı sunacaktır.
Silahların susması, milliyetçilik, ırkçılık, şovenlik propagandası yaparak rant elde eden güçlerin zayıflamasına katkı sunacaktır. Silahların susması, Kürt ve Türk gençlerinin bedenleri üzerinden siyaset yapan güçlerin elini zayıflatacaktır.
Peki silahlı güçler; düne kadar “Tırcıkçıların” söylediği, bugünde sayın Demirtaş’ın da önerdiği silahların tümden susması istemini kabul edecekler midir?
Savaş ve şiddetten siyasal ve Ekonomik rant elde etmeyen, bilakis bedel ödeyen işçi, emekçi, yoksul Kürt ve Türk halkı silaha ve şiddete karşı seslerini yükseltebildiği oranda, silah devre dışı olacaktır. Silahların susmasını isteyenler toplumun çoğunluğunu oluşturmaktadır ama, bu talebi yüksek sesle dillendiren sayısı istenilen düzeyde değildir.
Peki devlet ve örgütler silahların susturulmasında istekli ve samimiler midir ?
Bu soruya verilecek cevap bir kez daha geniş halk yığınlarının kararlı savaş ve şiddet karşıtı olup olmamalarına bağlı olacaktır.
Anadolu, Mezopotamya ve Ortadoğu da yaşayan halklar yüz yıldır silah, şiddet ve savaştan kaynaklı bir çok bedel ödedi.
Farklılıkları çoğulcu kültürün bir parçası, zenginlik olarak gören zihniyetin egemen olması umuduyla.
Silahlar sussun, tırşık’ın tadı ve itibarı da iade edilsin artık.
Edi Bese
Zeynel A. Göçer
Sosyolog