25 Eylül 2017 tarihinde bağımsızlık referandumu yapacağını ilan eden Kürdistan Bölgesi Yönetimi, uluslararası ilişkilerin gündemine oturmuş bulunmaktadır. Kürdistan Bölgesinin bağımsızlık isteği, köklü ve kadim bir ideal olarak dünyada bilinmektedir. Kürdistan halkının bağımsızlık isteğinin kadim ve köklü oluşundan dolayı, bağımsızlık referandumu konusunda referandum takviminin belirlenmesinin dünyada beklenmeyen bir gelişme olarak değerlendirilmediğini söyleyebiliriz.
Kürdistan halkı, yüz yıldan fazladır Irak denilen yapay kurgunun sınırlarına hapsedilmiş durumdadır. Irak’a bağımlılığın Kürtlere olan maliyeti çok ağır olmuştur. Irak diktatörlüğü altında yaşayan Kürtler, Bağdat yönetiminden baskı, zulüm, katliam ve sefaletten başka bir şey görmemişlerdir. Kürdistan Bölgesindeki yerleşim yerlerinin Araplaştırılması yoluyla Kürtler, yıllarca yerlerinden yurtlarından sürülmüşlerdir. Halepçe ve Enfal soykırımları Kürdistan halkının hayatında tamir edilemeyecek acılara ve yıkımlara neden olmuştur. Saddam’ın devrilmesinden sonra iş başına gelen Bağdat yönetimi, Kürdistan bölgesini kendisine düşman olarak görmüş, ekonomik ve siyasal açılardan kuşatma ve abluka altına alma politikaları uygulamıştır.
Kürdistan Bölgesi Yönetimi Başkanı Mesud Barzani, Bağdat’ın bütün baskılarına ve müdahalelerine sabırla ve sağduyuyla karşılık vermiş, en kritik anlarda bile ilişkileri koparmamaya çalışmıştır. Referandum kararının verildiği bu süreçte Kürdistan Bölgesi Yönetimi Başkanı Barzani, Bağdat’la diyalog ve barışçıl iletişim kanallarını kullanarak bağımsızlık sürecinin tamamlanmasını ve Bağdat’la karşılıklı menfaatler çerçevesinde yapıcı ilişkilerin sürdürülmesini savunmaktadır. Kürdistan Bölgesi Yönetimi, Bağdat’ın ve Erbil’in birlikte kazanacağı yapıcı, barışçıl ve demokratik bir süreci uygulamaya çalışmaktadır. Kürdistan yönetimi lideri Barzani’nin, barışçıl ve demokratik tavrı, dünyada olumlu görülmektedir.
Irak denilen hayali yapının Kürtlere, Türkmenlere, Hristiyanlara, Ezidilere, Süryanilere ve diğer halklara vereceği hiçbir şey yoktur. Irak denilen yapının çoktan öldüğü gerçeğinin artık dünyada kabul edilmesi ve Ortadoğu politikalarının bu gerçek üzerine bina edilmesi gerekmektedir.
İran’a bağımlı bir şekilde var olan Bağdat yönetimi, Şii temelli politikalar uygulamakta, istikrar ve güvenliği sağlamakta aciz kalmakta ve demokratik olarak niteleyebileceğimiz hiçbir özelliğe sahip bulunmamaktadır. Bağdat rejimi, çoğulculuk, demokrasi ve istikrar adına Kürdistan Bölgesi halkına hiçbir şey sunmamaktadır. Irak ve Kürdistan arasında radikal bir kopuş gerçekleşmiştir. Kürdistan Bölgesinin Bağdat’a bağımlı kalması gerektiği gibi bir dayatma, Irak genelinde yaşanan sosyal ve siyasal gerçekliğe uygun düşmemektedir.
Ortadoğu coğrafyası, Irak denilen ölmüş yapıyı artık taşımamaktadır. Ortadoğu’nun ve Kürdistan Bölgesinin omuzlarında ağır bir yük olarak duran Irak sorununa rağmen, Kürdistan halkı referandum gibi barışçıl ve demokratik bir mekanizmayı devreye sokarak milli iradesinin ortaya çıkmasını istemektedir. Kürdistan Bölgesinde yaşayan altı milyonluk halkın milli iradesinin ne olduğunu bilmek, dünya açısından da çok yararlı olacaktır. 25 Eylül referandumu sonucu, halkların ne istediğini ortaya çıkaran bir tecrübe olarak Irak ve Ortadoğu coğrafyasında gerçekleşen olumlu bir gelişme niteliğindedir. Baskıcı devlet aygıtıyla halklara hükmetme devrinin kapandığı günümüzde Ortadoğu halklarının milli iradelerinin ortaya çıkmasını sağlayan yeni bir demokratik ve barışçıl dönemin açılması gerekmektedir.
Irak’ın toprak bütünlüğü argümanını savunmak, Ortadoğu’da ne olup bittiğini inkar etmek anlamına gelmektedir. Teorik olarak Irak’ın toprak bütünlüğü ifade edilebilir. Irak’ın toprak bütünlüğünü savunma argümanında küçük bir sorun vardır. Ortada Irak denilen bir şey kalmadığı gibi, Irak’ın bütünlüğü olarak söz edebileceğimiz bir gerçeklik de bulunmamaktadır. Irak’ın toprak bütünlüğü bir gerçeklikten ziyade hegemonik bir miti ifade etmekten başka bir anlam taşımamaktadır.
Ortadoğu, sonu gelmez krizleriyle meşhur bir kaos bölgesidir. Hiç umulmadık anlarda büyük krizler çıkmaktadır. Katar krizi, hiç kimsenin ummadığı bir anda sürpriz bir şekilde yaratılan bir krizdir. Birden bire Körfez ülkeleri, iki kampa bölünüp Ortadoğu ölçeğinde bölgesel krizler yaratabilmektedirler. Bugün yaşanan Katar krizi gibi büyük sorunlar, ilerleyen süreçlerde sürekli olarak ortaya çıkacaktır. Ortadoğu’da sorunlar ve krizler sürekli olarak var olacaktır. Sorunların ve krizlerin çıkmayacağı bir zaman diliminin Ortadoğu’da yaşanacağını söylemek bir hayalden başka bir şey değildir. Ortadoğu’da uygun bir zaman oluştuğu an referandumun yapılması gerektiği gibi bir yaklaşım, Kürdistan Bölgesinin sonsuza kadar Bağdat’a bağımlı kalmasını ifade etmek olarak anlaşıldığını not etmek lazımdır.
Kürdistan Bölgesi Yönetimi, Irak ile çatışarak ve savaşarak bağımsızlık yolunda ilerlememektedir. Erbil, Bağdat ile bütün diyalog yollarını işlevsel bir şekilde açık tutmaktadır. Ortadoğu’da en tehlikeli sorun konumuna gelen DAİŞ’e karşı Kürdistan Bölgesi Yönetimi güçleri, büyük bir mücadele vermektedirler. Irak ordusunun kaçması sonucu DAİŞ’in eline geçen Musul’un kurtarılması operasyonuna Kürdistan Bölgesi Yönetimine bağlı güçler aktif bir şekilde katılmaktadırlar. DAİŞ tehdidi, Kürdistan bölgesini varoluşsal bir tehditle yüz yüze bırakmıştır. Irak denilen yapay yapı içinde olmanın güvenlik, ekonomi, siyaset, diplomasi, enerji, eğitim, hukuk ve demokrasi alanındaki sorunlarını çözmediğini bilakis derinleştirdiğini düşünen Kürdistan Bölgesinde yaşayan halklar, geleceklerine Irak ile devam edip etmeme konusunda karar vermeyi istemektedirler. Bağımsızlık referandumu kararının arkasında somut sosyal ve siyasal dinamiklerin bulunduğu gerçeğinin göz ardı edilmemesi gerekmektedir.