BasNews- Çözüm sürecinin sona ermesinin ardından çatışma ve sokağa çıkma yasaklarının başladığı 2015’ten sonra Sur, Cizre, Şırnak, Yüksekova, Nusaybin ve Van’da yaşananlara tanıklık eden kadınlarla görüşen Göç İzleme Derneği, bu görüşmelerden 18’ini derleyerek Kürtçe ve Türkçe "Kadınların Göç Hikâyeleri" adıyla kitaplaştırdı.
‘Kadınların Göç Hikâyeleri’ni Özgür Amed, 1+1 Forum’da yazdığı yazıyla duyurdu. Özgür Amed, “Buradaki tanıklıkları önemli kılan şey, başkasını anlatma yerine kendilerini anlatmaları, özne olarak olayları ve yaşananları aktarıyor olmaları” ifadesini kullandı.
Özgür Amed2in yazısı özetle şöyle:
“Sokağa çıkma yasaklarının süresiz uygulanmaya başlandığı 16 Ağustos 2015’ten 1 Ocak 2019’a kadar geçen süre içerisinde toplam 11 il ve en az 51 ilçede resmi olarak tespit edilebilen en az 351 sokağa çıkma yasağı ilanı yapıldı. Diyarbakır’da 204, Mardin’de 54, Hakkâri’de 23, Şırnak’ta 13, Bitlis’te 20, Muş’ta 7, Bingöl’de 7, Dersim’de 6, Batman’da 6, Elazığ’da 2 ve Siirt’te 9 kez.
Bu süre zarfında, 2014 nüfus sayımına göre ilgili ilçelerde yaşadığı bilinen en az 1 milyon 809 bin kişinin özgürlük ve güvenlik hakkı, özel ve aile hayatına saygı hakkı, toplanma özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, din özgürlüğü, bilgi alma ve verme özgürlüğü, mülkiyetin korunması hakkı, eğitim hakkı, işkence ve insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele yasağı, yaşam hakkı ve vücut bütünlüğü hakkı olmak üzere en temel hakları ihlâl edilerek bu yasaklardan etkilenmiş olduğu tahmin ediliyor.
2015-2016 arasında, yani savaşın belki de en zorlu geçtiği zaman diliminde Sur, Cizre, Şırnak, Yüksekova, Nusaybin ve Van’da tanıklık eden 47 kadın ile görüşen Göç İzleme Derneği (2017’de İstanbul’da kuruldu), bu görüşmelerden 18’ini derleyerek Kürtçe ve Türkçe Kadınların Göç Hikâyeleri adıyla kitaplaştırdı. Tanıklıkların tümüne yer verilmemesi ise güvenlik gerekçesiyle açıklanmış. Bu çalışmada kadınlar yaşadıklarını, duygularını sakınmadan aktarıyor.
Kişisel öykülerin anlatılmasının sağlanması, özel deneyimleri gizleyen suskunluk duvarının yıkılması, kolektif unutuş sarmalının kırılması ve toplumsal hafızanın canlanması sonucunu doğurdu. Komisyon “hakikat”in ne olduğu konusundaki tartışmaların zorluğunu görmüş ve dört kategoride öneri yapmış. Bunlar “olgulara ve delillere dayalı hakikat”, “toplumsal ya da diyaloğa dayalı hakikat”, “sağaltıcı ve onarıcı hakikat” ve “kişisel veya anlatısal hakikat” olarak sıralanıyor.
Kitapta tanıklıklarına yer verilen kadınlar, anlattıkları üzerinden öncelikle bu savaş boyunca gelişen ve devam eden yıkıma karşı bir hafıza direnişi, hatırlama mücadelesi ortaya koyarak anlatısal hakikate sığınıyorlar. Tüm satırlarda bunu görmek mümkün. Zira söyleşileri yapan ekiplerin de aktardığı üzere, her anlatışta hikâyelerin yeniden kurulduğu gözlenmiş. Buradaki tanıklıkları önemli kılan şey, başkasını anlatma yerine kendilerini anlatmaları, özne olarak olayları ve yaşananları aktarıyor olmaları. Bu açıdan söyledikleri ve işaret ettikleri her şey mekân-zaman hakikati içinde tarihe düşen bir not ve kayıt olarak yerini alıyor. Kitapta yer alan 18 öykü ileride yapılacak pek çok çalışma için de hayati veriler sunuyor.
Bu 18 hikâye arasında kamuoyunca bilinen bazı olayların perde arkası da var. Örneğin, katledilen ve defnedilmesine izin verilmediği için derin dondurucuda bekletilen Cemile Çağırga’nın annesi de neler yaşadığını paylaşıyor.”